bir küçük çocuktu o. herşeyi bildiği söylendiği, herşeyi yaşadığını düşündürüldüğü için büyüdüğünü zannederdi hep. "Ben büyüyünce..." diye devam eden cümleleri kurmayı bırakalıda çok olmuştu bu çocuk için. Çocukluğunuda erken ve hızlı yaşamıştı o. Çabuk geçiyordu onun için zaman. Birileri ittiriyordu her zaman onu daha ileri, daha hızlı gitsin diye. Tutanda yoktu elinden küçük çocuğun bu bozuk yollarda. Hep tökezliyordu. Hatta düşüp ağlıyordu. Ama gene bir güç tarafından kalkıp yürümeye hatta ne yürümesi koşmaya zorlanıyordu. Yorulmuş olması farketmiyordu. Güneş yaksa, yağmur ıslatsa, kardan buzdan donsa umurunda değildi kimsenin. O ise koşuyordu artık biri ittirmese bile. Biri elinden tutsa geri itiyordu o eli artık. Soğuk sıcak etkilemiyordu onu. Ne uçan kuşlardaki güzelliği fark eder olmuştu, ne batan güneşin pembeleşen o tatlı yüzünü. Nede ölümdeki soğukluğu alır olmuştu. O küçük çocuğu bu hale getirdiler. Ta ki artık kimsenin onu zorla ittirmediğini anlayana kadar. Aslında kendinden kaçıp kendi kendisini koşturduğunu anlayana kadar. Hızlıca büyümek kurtulmak istemişti belkide bazı şeylerden. Pişmanlık duymak istiyordu bu yüzden geçmişinden. Ama her seferin "iyiki yapmışım" demekle geçiriyordu anlarını. gene koşmaya başlamıştı kısa bir dinlenmeden düşünmeden sonra. Bu sever kendisini bulmak için daldı bu bozuk yollara. "Biri elimden tutsun" dedi her adımında. Elini uzatan herkese kanmaya başladı bu sefer kimsenin önceden tutmamasının verdiği saflıkla. Temizdi kalbi bazı konularda. Biraz kirlenmesi gerekiyordu belki ama kirlenirken kanıyorduda o güzel çocuğun kalbi. Artık halide kalmıyordu. Her el uzatanın verdiği acı ile koşmak daha zor geliyordu. "yeter" diye haykırarak durmak nefeslenmek bir ağacın gölgesinde dinlenmek istiyordu zavallı çocuk. bir damla yağmur düşsün rahatlatsın küçük bedenini, yada bir sahil kenarına gitsin. Denizin sesi ile birleşsin güneşin iç ısıtıvı o narin sıcaklığı. Dinlenmek istiyordu artık. Ve son koşusunda anladı. Dinlenmek için biraz daha koşması gerektiğini. biraz daha yorulunca dinlenmeyi hakedeceğini. Dinlenmenin hak etmeden olmayacağını anladı bu küçük çocuk. İşte şimdi büyüyordu bu zavallı küçün beden. Kırılmış ve yara bantlarıyla ölesine tutturulmuş bir kalbi vardı her an hızla ve heycanla atan. Bedenide çamur, is, kir içindeydi. Koşmaktan bacak kasları yanıyordu, ciğerleri nefese doymuyordu. Ama biteceği anı düşünmek "o"na güç veriyordu. Hem bir ışık gördüğünü düşünüyordu. Güneş gibi. "O"na ulaşmaya çalışmak güzeldi çocuk için. Ve karar vermişti sonunda. Amaçsız koşmayacaktı. Çabalayacaktı iyice. Gerekirse son nefesini vericekti bu uğurda ama huzura ulaşacaktı elbette. Ve koşu gene başladı. Koştu koştu.... Kuşlar tepesinde güneş sağında, en tepede silik bir ay ve parçalı bulutlar eşliğinde koştu... Ağaçların yapraklarını savurarak koştu...
Ey küçük çocuk koş durmadan koş... "O"na ulaştığın an anlayacaksın bunca acının ödülünü. Hayatı o zaman görüp, o zaman büyüyeceksin küçüğüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder