30 Aralık 2008 Salı

Yıl-sonu/başı

Ve bir yılın daha sonu geldi demek...Vay anasını sayın seyirciler. Zaman biraz yavaşlasın isteyeceksin ilerde derlerdi de inanırdım, inanmakta da haklıyım. Ne çabuk geçti bir sene daha.
Neyse canım şimdi zaman falan boşverin aksın.
Hadi biz yeni yılı kutlayalım. Daha doğrusu siz kutlayın. ben yılsonu'nu kutlamayı tercih edeceğim bu sene. Minnetar olduğum, güzel bir 2008'e hoşçakal partisi vericem ben katılacağım eğlencede kendi kendime. Ne getireceğini bilmediğim bir şeyi kutlamaktan vazgeçtim bu sene. farklı takılalım canım biraz; yaşasın marjinal gençlik...
Bazılarımız için güzel, bazılarımız için hiç bir anlam ifade etmeyen, bazılarımız içinse önündeki yıllara etkileri yüksek olacak bir sene geçti, gitti. Derim ki bir dönün bakın bakalım, ne oldu 2008'de sizin hayatınızda? Bir 2008 almanak'ı çıkartın en kişisel olanından. İyisiyle kötüsüyle. Tartın sonra. Ona göre karar verin yılbaşı mı? yılsonu mu?
Hadi canlar, hepinizin geçmiş senesi mübarek olsun, yeni gelen 2009'u hayırlı olsun inşallah.
Seneleri güzel kılmak sizin elinizde hem... Yeni yıla bunalımla girmeyin taam mı? Eğleni verin hep biriniz. Aileyle olsun, arkadaşlarla olsun, tek tabanca takılmaca olsun, bir yolunu bulun eğlencenin... 2009 gelir ama belki 1 gündür, belki 365...
Bak beni de garip hallere soktunuz. Hadi kopmaya 31 aralık-1 ocak arasında.
Birde planınız yoksa, yanaşın birilerine, özellikle ev partileri güzeldir... Olmuyorsa çıkın, içiyorsanız, alın bir kaç bira-vodka-rakı (artık ne isterseniz) yanına yapın mezenizi yiyin eğlenin...

Hadi canlar hepinizi öper, 2009'unuzun en kötü 2008'iniz gibi geçmesini dilerim içten bir yerden.

"jingle bells, jinglle bells..."

Ha bak aklıma geldi, frank sinatra-dean martin iyi gider yılbaşı gecelerinde. Karlı havalarda.

14 Aralık 2008 Pazar

Bir kahveye ne dersin?

Kahve tadında öpücükler vardı dudaklarda o akşam üzeri saatlerinin serinliğinde. Kahveler az şekerli yapılmış, dudaklar ise gereğinden fazla tatlı geliyordu dillere. Serinliğin hafifliği ile sıcak tenlerin dokunuşu kokuyordu o küçük ama tatlı kafe. kahvelerin kokusuyla karışmış, hafif alkol tattırmış duvarlarından yansıyordu sevgililerin aşkları kafeyi aydınlatmak için.
kahvenin yanında gelen küçük tatlılar ağızlarda parçalanırken, ağız dolusu sohbetler de sessizlikle geçiyordu arada. sadece bir çiftin gözünün görebildiği şeyler ile taşınıyordu tüm duyular kahvenin kokusuna sarılmış bir halde.
kahvenin sonu geldiğinde öpücüklerinde mola alması gerekiyordu kısa bir süreliğine. Kafeden ayrılma vaktinde yayılan kokunun artık ne olduğunun önemi de kalmamıştı, anlamıda.
sadece dudaklarda kalan kahve ve öpücük vardı...
öptü, içti, tattı, bırakamadı.

8 Aralık 2008 Pazartesi

Kurbanlıklar ya babalarsa?

bugün bayram, erken kalkın çocuklar
giyinin en güzel giysinizi
elinizde taze kır çiçekleri
üzmeyelim bugün annemizi...

ve bir bayrama daha hoşbulduk. Bayram demek, ilk bir iki gün yorgunluk ve para demek. Para kısmı yetişkinler için gider, gençler için gelir demek tabi. 
Mezarlar ziyaret edilir bayramlarda, aile büyüklerinin eli belki öpülemez ama bir-iki sohbet edilir. Özlemle anılırlar.
bayramlarda trafik ise değişiktir. Ramazan bayramında ilk iki gün felç olur yollar, kurban bayramında ise ikinci ve üçüncü gün felç olup ilk gün açıktır. Herkes kurban keser, kan akıtır falan.

Kurban bayramında gerçek kurbanlar kimlerdir, bir de bu var bence. Bana kalırsa babalardır. Kurban alır, para harcar, giysi alır (bayramlık) para harcar, akşam yemeğe çıkarır, para harcar, eli öpülür, para harcar. yazık be valla...

neyse canlar. Herkesin bayramı kutlu olsun. Bol bol para alasınız el öperekten inşallah. Alamıyorsanızda az harcayınız. ne diyeyim... Ha tabi birde bu bayrama özel olarak kavurma yiyiniz taze taze. Benim için de atın ağzınıza bir kaç lokma...
Büyüklerimin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim... 

dip not: büyükler, pamuk eller cebe abicim, boş yere öpmem ben.

6 Aralık 2008 Cumartesi

Kırık.

Tutunulan hayaller vardır bazen hani, en yoğun günlerinizde, en bunaltıcı anlarınızda elinizde olan hayaller. Olmayacak, gerçekleşmeyecek olsa bile size enerji veren, mutluluk katan hayaller...
Yıkıldılar desem onlar?
Bak şimdi etrafına, hayallerin yıkıldı gördün mü?
Aynı mı herşey? evet dimi. aynı... Sadece bir enerji eksik, bir renk kayıp. o da geri gelir nasılsa değil mi?
hayal kırıklıklarından ölünseydi insan ömrü bir kaç yıl sürerdi zaten.
Hayaller güzeldir hem. Gerçekleşmek zorunda değilller ki her zaman. Hiç gerçekleşmiyor olsalar bile en az biri olacak diye bir şey yok. Tuttuğun dilekler de yerine gelmez zaten her vakit. Hayal kur, hayalini izle. Üçüncü kişi ol hayalindeki. İzle kendini. O hayali yaşarkenki mutluluğu gör, o gülümsemedeki enerjikliği, o bakışlardaki sevgiyi hisset. Hayal kur, hayalinin yaşamasını izle. Yıkıldığında altında kalan sen değil izlediğin olsun. Sen "ben seyirciydim" de çekil kenara, gerçekleri yaşa.
Hayalinde yaşat bir çok şeyi. Yaşayamadığın varsa hayalinde yaşasın, herşeyi tatmış ol hayalinde. Hayallerine aşık ol ama karşılık bekleme. Platonik takıl.
Hayal kırıklarından kendine yeni bir hayal yapabilirsin ayrıca. Onlar çok kolay kaynaşırlar birbirlerine. Eskisinden daha bile güzel olur bazen. Her zaman değil ama olur işte arada bir. Hem zaten kırık bir hayalden daha iyi değil midir yenisi?

hayallerimde yaşattım, izledim. Beklenmedik anda gelen bir kaza kurşunu ile parampaça olan hayalin kırıkları saplandı bedenine, canı yandı, yüzü değişti, ruhu titredi, üşüme geldi.

5 Aralık 2008 Cuma

Ve Tanrı İnsanı Yarattı...

Gel gelelim insanlığın yaratılışına. Biraz sohbet edelim diyorum şimdi, oturalım karşılıklı laflayım...
İnsanlığın yaratılışı hakkında neler biliyorsun? nelere inanıyorsun? Şimdi benim sana anlatacaklarımı bir dinle derim.
Kuran'da ne der insanın yaratılışı için? Allah'ın kendi canından bir parça ile yarattığı söylenir. Şimdi bu hata idi. Tanrının yaptığı bir hata gibi. İlk önce adem'i yarattı bu şekilde, baktı ki adem'e sahip olması gerekenden çok fazla gücü eğitmeden vermişti. Eğitimsiz birine güç bahşetmek en büyük hatalardan biridir ve tanrı burda hatasını çok güzel bir düzenle kaldırmıştır ortadan. Havva'yı yarattı. Ne denir havva için? Ademin göbeğinden, karnından yaratıldığı söylenir. Peki neden bunu hiç düşündün mü? Çünkü Adem'e verdiği gücü ikiye bölmesi gerekiyordu ki tek bir insanda tanrının gücü bulunmasın. Ancak, tanrı tekrar bu iki parçayı da bir araya getirebilmeliydi zamanı geldiğinde. Bunun içindir ki cinsiyet denen şeyi çıkarttı ortaya. İki ayrı beden, ruh, ama birbirine %100 uyumlu. İki insanın birleşmesi, tanrıya ulaşma yolundaki bir çaba gibi olmuştu böylece ama tanrının buna da çözümü vardı. Üremeyi yarattı bunun üzerine. Böylece her birleşmede tanrılaşmak yerine yeni bir bölünmüş parça çıkacaktı ortaya ve insanlık aslında tanrıdan daha da uzaklaşarak çoğalacktı bin yıllar boyunca. 
Şimdi diyoruz ki mesela "ruh eşim". Bu doğru bir kavramdır aslında. Bir insan ruh eşini bulduğu takdirde tanrıya en yakın anda olur. Ayrıca ruh eşi ile birleşmesi de aynı şekilde tanrıya yaklaşma konusunda bir adım olacaktır ancak başarısız bir adım. Tanrı önlemini almış ne de olsa. Ayrıca cinselliğin dinlerde bu kadar baskı altında kalmasının bir nedeni de bu olmalıdır. Çünkü her sevişmede insanlar sınırlı da olsa tanrıya yanaşma çabasındalardı, bunu adem de havva da cennetten atıldıklarında biliyorlardı ve çocuklarına böyle öğrettiler. Çünkü tanrının onlara bir daha kızmasını istemiyorlardı ama insan olduklarından daha kolay hataya düşmüşler, yanlış bir öğretime girmişlerdi. Tıpkı acemi bir anne babanın çocuklari için seçimler yapması gibi...
Herşeyin sonu geldiğinde ise artık parçalanacak bir ruh parçacığı kalmamış olacaktı. Milyarlarca insana bölünmüş tek bir ruh aslında insanlık dediğimiz olay. Tanrı milyarlarca ruh yaratmadı çünkü, sadece ademi yarattı geri kalan ondan çoğaldı. Bölünme ile... Şimdi mahşerde toplanacağımız söylenir değil mi? Peki orada ne olacak? Bu teoriye göre ben sana söyleyeyim şimdi ne olacağını. tüm insanların bedenine can veren minnacık kalmış olan parçacıkları tekrar bir araya getirecek tanrı mahşerde. Tek bir ruh olacağız gene, adem olacağız cennette girerken. Dersini almış, eğitimini görmüş, elindeki gücün nelere kadir olduğunu anlamış, neleri hatalı yaparsa boyutlarda nasıl dalgalanmalar yaratacağını görmüş bir ruh olacak insanlık. Ve tanrının yanında en güçlü olarak kalacaktır. Yeni bir düzen yaratılır belki sonrasında, kim bilir...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Onlar ki üflediler bulutlara anlamadan onları.

Elinden kayan giden, lodos ile savrulan buluttan hayalleri olan insanların çevresinde, poyraza dönen rüzgar ile kar yağışına kapılan bir benliğe sahip adamlar, kadınlar...
Gözünün önünde çakan minik ışıklar, tatlı renkler, küçük patlamalar olan insan evladı.
Bu bir adam ile kadının hikayesi değil, bu bir hayatın öyküsü de değil...
Bu cennet-cehhennem sonuçlu bir sınav hiç değil.
Geceleyin gökyüzünde oluşan yıldızlara anlam katma çabası,
aşka kulp takma isteği,
karşındaki insan ile tamamlanma sevdası...

Elindeki bulutları hissedemediği için uçurup kaçıranların dünyası burası. Gözünün önündeki renkleri, parlamaları gözünü alıyor diye görmeyenlerin evi. Sevgi görmek için seven, iyilik bulmak için iyilik deneyenlerin yuvası.

Karşılıksız olanlar lütfen soldan devam etsin. Ellerindeki bulutları değil ama sırtlarındaki yükleri girişteki görevliye bırakabilirler. Onlardır ki yaşamın kokusunu asla unutmayanlar olacaklardır. Onlardır ki hayatın tadında oluşan ekşimeleri de hayatın güzelliği olarak alacaklardır. Onlardır ki bizim gibi yaşayacaklardır...

Gökyüzünde bir çift yıldız, havada uçuşan bulut, yemyeşil ovada bir ağaç...
El ele, kol kola,
Göz göze, diz dize,
Yanak yanağa, dudak dudağa bir çift...