30 Ocak 2009 Cuma

Pis çocuk delirdi mi?

içime kim doldurdu bu kum torbalarını bir türlü kavrayamadım. Siperler kazılmış, takılıp düşüyorum içlerine. Üzerime havan topları yağıyor ama, kan yok sadece biraz acı. Tabi arada uçuşan toprak parçlarının gözüme gözüme girmesini saymıyorum. Girseler de bir etkisi yok zira. Nasılsa görecek bir şey görmedim son baktığımdan beri bu yana ileri...
hakikatten o kum torbaları nerden geldi ki şimdi? hemde bir adam boyunda. arasında kurşun da geçiyor. bari iyi koysaydınız.
güldüm bak. valla. Koydunuz zaten. ben de iyi koysaydınız diyorum... peeh.
bıraktım abicim, cidden bıraktım ya. nerden çıktı bu sahne ki şimdi? ellerimde ne vardı? neyi kokluyordum en son?
sistem geri yükleme var mıydı? yoktu değil mi... üzüldüm bak şimdi.
ne diyordum ben? anlamaya çalıştığım ne? ya da anlamaya çalıştığım?
aman boşver, düşünme gene.
bak yarın cumartesi!
hatırlıyorsun değil mi günleri falan? zaman kavramın duruyor yerinde?
gözlerimin önünde kum torbaları... uykusuzluk koymuş sanırım oraya. öyle olmalı yani. mantık öyle diyor.

eksiğim bir cuma gecesinde. cumartesinin hevesiyle tutunuyorum yarına. dünün acısını taşıyorum sırtımda.

pis çocuk. ne bu tırnaklar... gene kafanı kaşıdın değil mi?

ballı maymuncuk kaybeden oldu mu? açması gereken bir kaç kapı yok muydu? kapılar neden kayboldu ki birden?
ya kapının ardındaki sesler? ya o insanın içine dolan tatlı, taze, kurabiye kokusu?

gene mi çizdi yoksa ellerini. döveceğim ama artık.

kumtorbası demiştim değil mi?
alaka işte.
boşver.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Antistar

"antistar" kelimelerin yetmediği yerde başlar, sonsuzluğa uzanır. 8.18 dk'lik süre boyunca kendinden geçmiş deney faresi gibi hisseder duygularınız, bir o yana, bir bu yana sürüklenir. içinizde kalan tüm gizli saklı hisleri bile çıkartır, atar dışarı. buruş buruş kağıtlar gibi yapıp çöpe atar sizi arada. sonra alır dümdüz edip, üzerinize en güzel hikayenizi yazar, sonra yakar bu sefer... muhteşem ya. nasıl bir beden, nasıl bir akıl, nasıl bir ruh hali yapar ki bunu. bunu yapan cidden insan olamaz... al loop'a durmadan dinle, durma, sakın bitmesine izin verme. o düşüşlerde düş, yükselişlerde çık, sonra yere vur, sonra en yükseğe zıpla. tüm gücünü, tüm enerjini emmesine izin ver. ve gözlerini kapa...

şarkı'nın yanında duygular tabi bunları yazdıran. bastırılan duygular. Baskıya dayanamayip içimizde patlayan, soyutluktan çıkıp somut hasarlar veren anlar...
basit bir öğrenim yaşantısının insanın hayatına bu kadar büyük bir yük olması ne acı... ne büyük zorluk.
Kaldım anasını satayım, ölüm yok ya sonunda. Ama var işte... bu şekilde devam edersem benim için var... Stres çağın hastalığı. Sıçtı bedenime...
ve elimde kalan tek dal var sanki hayata bağlandığım. "iyi ki varsın" dediğim. yok yok olmaz böyle. bu sıkıntıyı geçip yaşama dönmek lazım.
ama önce biraz daha antistar almalıyım.
sonra gelsin büyük gün, büyük olay...
he bir de tek bir proje yüzünden b- beklenen derse de F verilmez ki anasını satayım... yapmayın.

dinliyorum, kendimden geçiyorum. kulaklıklarımı taktım, hafifçe bastırıyorum. tam olarka kulağımı kapattıklarında kendi sesimi bile duymuyorum. Düşüncelerim dağılıyor, inişlerde düşüyorum, çıkışlarda en tepedeyim...
kulağımda sanki bir sonarın sesi, beynimde kendimi arıyorum. yok kendimi değil, başka birşey. biraz cesaret belki...

Sorumluluklarım var. başarmam lazım.
bizim için... kendim için.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Yazamadık madem bahane çıkartalım

yazasım var, yazamıyorum... Ne mi oldu? Mutluyum. ne olsun. Mutlu olunca yazamam ben tamam mı ?!!

Tuttuğum eller, dokunduğum yanaklar, öptüğüm dudak, sarıldığım beden... hayallerim, gerçeklerim, geleceğim, tüm bir yaşantım... sevmek güzel, sevildiğinde ise kelimeler yetmez...

bir de şu finaller olmasa... Ya da varlar madem, kolay olsalar.