29 Eylül 2009 Salı

Tüm Sözler Seninse Sessizlik Benim

Cem adrian'ı kıskanmadım değil hani, biraz da o yüzden bu yazı. Böyle sözleri yazabilme hevesimden. Belki zaman zaman yapıyorum, arada çıkarıyor olabilirim ama ben kendi kelimelerimde böyle bir ruhaniyet, böyle bir etkileşim yaratamıyorum... Yakışıyor gecelere...

Cem adrian için yazmışım itü sözlükte:
tanımı aslında çok kısa: (bkz: karanlık)
tadı ise çok bilindik: (bkz: melankoli)
kokusu ise her yerde var zaten: (bkz: yağmur)
hissetirdikleri ise sık sık yaşanıyor zaten: (bkz: ne hissettiğini bilemeyip garip bir haldeyim demek)


"ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı..."

etkiledi beni bu adam. bu söz, tek başına siz nasıl bir ruh halinde iseniz oraya kayar elbet ama şarkı içinde bambaşka. yani bana göre tabi... sağolsun, bir yazı yazdırdı bana, kimsenin duymadığı bir yazı... tıpkı duaları sadece tanrının duyması gibi, yazı da duyması gerekene gitti...

"Yağmur gecenin karanlığını gökten söküp atarken
rüzgar bulut bulutlarınla beyaz şimşekler çakarken
uykusundan uyanmış çocuklar korkmuşlar ağlarlarken
içlerinden biri neden tanrı çok mu üzgün ki derken
göç yollarında kuşlar kaybolmuş ölürlerken
bir deniz kıyısında bir adam hala onu sayıklarken"

ya buna ne demeli?. "tanrı çok mu üzgün", yoksa "onu sayıklarken" mi... kaybolup ölen kuşlar mı...

bende istiyorum bundan bir tane.

"sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
geceleri başucumda duran yağmur
avucumda ellerin yerine yağmur
vur yüzüme vur yüzüme"

hele bu halimde, bu şekilde bir cezalandırma... avucumda ellerin olsun ama. gerekirse o eller vursun yüzüme yüzüme... dursun geceleri başucumda...

bir özürdilemedir bu aslında,
şarkıların altında,
yağmurun tadıyla,
sedasız bir özür...
sedası kayıp bir özür...

tüm sözler senin ya da değil ama "sessizlik" benim burda...

22 Eylül 2009 Salı

Championship Manager 2010

2008'den sonra 2009'u boş geçip sıfırdan yarattı eidos bu oyunu ve gerçekten cm2008 faciasından sonra muhteşem olmuş. hele türkçe olması... kelimeler yetmiyor işte anlatmaya.

öncelikle antrenman ve taktik kısımlarına saatler dökmeden kesinlikle doğru düzgün bir halt yenemiyor. hele de o duran top ayarları resmen işkence sayılabilir bazılarımız için ama bir kere yapıyor ve daha sonra keyfini sürüyorsunuz. örneğin yaptığım korner taktiği pek tutmamış olsa da serbest vuruç taktiğim öyle güzel oturdu ki "ve top ağlarda goooolll" diye sevinebiliyorum bilgisayar başında.
mesela sağlam bir taktik yapmak için en az 3 saat harcıyorsunuz. ama o 3 saat sonunda kurduğum takım 12 inci haftada hala 12'de 12 galibiyet ile oynuyor ligde, şampiyonlar liginde ise 1 yenilgisi var 4 maçta... daha ne olsun usta?


ayrıca diğer takımların maç saatleri geldiğinde bir hayli uzun bekleme süresi var ki bu her menejerlikte olağan bir durum, ama bu beklemenin bir engeli yok. o ara zamanın ilerlemesi dışında her halt yapılabiliyor gene de zaman dilimleri özellikle her gün saat 08.00 ve 23.00'da bir duraklıyor. uzunca beklettikten sonra hızla yarım saatlik ilermeleye giriyor. Bu konuda FM biraz daha iyiydi diye hatırlıyorum. en azından daha hızlı ve daha basit geliyordu bana.

"medya" olayı pek hoş olmuş oyunda. gazetelerde çıkan haberler ve manşetler bazen çok güzel gelebiliyor göze. ayrıca tüm futbol dünyasını gazetelerden takip edip, transferler, sakatlıklar, kupalar ve daha bir çok şeyi rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. gazetelere abonelik de var böylece gelen kutunuza düşüyor o haberler falan... "four four two" gibi bir kaç futbol dergisi ve gazetesinin anlaşmaları da sanırım bu konuda etkili.

Oyuna başlarken oyundaki liglerin logolarının da bulunduğu sayfada TFF'yi görüyoruz. Açılırken "aha lan, türk takımlarının da logoları falan vardır şimdi" diye heyecanla açıyoruz, ama yok... Bunu hala anlayabilmiş değilim. TFF var madem, bari türkiye milli takımına logoyu atsalarmış. Artık bir sonraki ayın database'ine koyarlar.

şu an için temmuz ve eylül database'leri mevcut ve oyunun sitesinden ücretsiz indiriyorsunuz. Ben eylülü yükledim mesela. Eylül ayına ait transferler ve olan biten dışında, oyundaki bazı eksiklikleri de kapattıklarını söylüyorlar. o yüzden ekim-kasım artık hangisinde gelirse yeni veriler, o zaman göreceğiz gelişmeleri. Bu güzel bir artıdır. oyun kendini sık sık yeniliyor.

internette oyunun "skin"leri de mevcut 1-2 deneme yaptım, nvidia ekran kartı (geforce 6200 go) sorun yok, ancak ati radeon 9200 serisinde sorun yarattı. Skinler maçlar sırasında sorun çıkartabiliyor. dikkatli olmak lazım. Maçların 3 boyulu olması hoş bir durum, ancak ekran kartı sorunları yaratabiliyor olması pek de iyi değil. Alışmışız menejerlikleri rahat rahat oynamaya. Bizden sağlam ve ciddi bir sistem gereksinimi istememesi lazım. Bu oyun da istemiyor ama olursa da iyi olur diyor...

xp üzerinden oynadığımı söyleyip yaklaşık olarak 400 küsürlük bir ram'den yeme bölümü var. CPU'ya fazla yüklenmediği için rahat rahat aynı anda msn-internet-müzik takılabiliyorsunuz fakat 3boyut maçlar geldiği vakit yavaşlamalar sözkonusu 1024 ram'li bir makinede. Bunlara dikkat...

her şeye rağmen oynayın derim ben. başta dediğim gibi Cm2008 faciasından sonra çok sağlam dönmüşler. FM'nin yanına yanaşmışlar en azından. En kötü ihtimalle de 23 ekimde fm 2010 çıkana kadar rahat rahat oynayabiliriz...

9 Haziran 2009 Salı

Sabah Temizliği

sabah erkenden uyanmış, anne ve babası uyurkan koşmuştu sessizce salona. Parmak ucunda yürümeyi öğrendi öğreneli, sabahları anne-babayı rahatsız etmemeyi görev edinmişti kendisine.
küçük elleri kocaman televizyonun aletini alıp, her sabah izlediği çizgi filmi açmıştı gene. Ancak bu sabah bir fark vardı diğer sabahlara göre. Aleti bırakıp, mutfağa koşup, lavabonun önünde duran bulaşık bezini kapıp koşuyordu gene salona. televizyonda her sabah sıkılmadan izlediği, tekrar bölümleri bol bol dönen çizgi filmini izlemeden temizliğe koyulmuştu birden. Anneye yardım mı yoksa anneye özenmek ki tam kestiremiyordu insanoğlu bu durumu ama, küçük kızın bu temizlik aşkı ve yardımını salonun kapısından gizli gizli izleyen anne ve babasında tarif edilemez bir mutluluk dolduruyordu. Kız önce televizyonun çevresini silip, sonra kanepelerin ortasında bulunan sehpaları silmeye başlamıştı. Annesi, babaya "bak şimdi bibloyu kıracak" diye tedirgin şekilde söylense de, tıpkı baba gibi kıpırdamadan izliyordu o da.
Ve kız aşklarını kapıda farkettiğinde tiz ve inanılmaz sevimli olan ses tonu ile gülerek onlara koşup, heyecanla "temizledim ben buraları, girmeyin şimdi" diyordu. Tıpkı annesi... temizlediği yere bir süre sokmuyordu kimseyi kirlenecek diye.
Babası aldı onu kucağına ve gıdıklamaya başladı. Kız kahkalardan boğulurken, anne de babaya saldırıyordu kızını kurtarmak için. Ama kimse küçük kız izin verene kadar salona girmiyordu...

5 Haziran 2009 Cuma

Sabah Olsa Ne Olacak ki?

Bir dilim ekmeği ve bir miktar peyniri vardı kahvaltı sofrasında. Sabahın mahmurluğu ile üzerinde bir ağırlık varken gelen ve daha da ağırlaştıran haberler ile dolu bir gazeteye bakıyordu pek de anlamadan yazılanları. Manşetlerden bir anda geçen gözleri ve manşetlerden ibaret olan yaşantıları tadıyordu her ısırığında peynir-ekmek karışımından. 
Çayını yudumlamaya başlamıştı camdan güneş içeri yavaş yavaş akarken. Parçalı bulutlu, yer yer yağışlı bir hava durumu izlemişti akşam televizyonda ve anlaşılan o yer yer dışında bir yerlerdeydi bugün. Paramparça bulutlar vardı üzerinde o kadar. Birleşip, benzetilecek şekiller oluşturacaklarına, bölünüp yok oluyorlardı. Yer yer yağmura dönüşüp, dört mevsim huysuz olan insanların üzerlerine yağıyorlardı.

1 Haziran 2009 Pazartesi

BEŞİKTAŞK!!

Anlatılmaz yaşanır denilesi bir durum. ŞAMPİYONLUK BİZİM, KUPA BİZİM!
Bekledik bekledik ve buna değdi. 
Cumartesi akşamı bağdat caddesinde biraz olay olsa da kutladık şampiyonluğumuzu beşiktaşımızın. Siyaha ve beyaza bürüdük her yanı. 
Ve asıl kutlama. Pazar akşamı, inönü stadında muhteşem bir şölen vardı. Beşiktaş Taraftarı olmak kolay değil ve bulunduğumuz yerin farkında olarak, namımıza yaraşır bir şölen sunduk yine. Takımımızın bize verdiği iki kupa sevincine inönüyü cehenneme çevirip, dünyaya gösterdik yeniden şampiyonluk kutlamasının nasıl yapılması gerektiğini.

Tezahüratlar, şarkılar ve SİYAH-BEYAZ... 
Ne sesim kaldı, ne ağrımayan bir yerim var. 
Ama işte bu BEŞİKTAŞK!!