14 Aralık 2008 Pazar

Bir kahveye ne dersin?

Kahve tadında öpücükler vardı dudaklarda o akşam üzeri saatlerinin serinliğinde. Kahveler az şekerli yapılmış, dudaklar ise gereğinden fazla tatlı geliyordu dillere. Serinliğin hafifliği ile sıcak tenlerin dokunuşu kokuyordu o küçük ama tatlı kafe. kahvelerin kokusuyla karışmış, hafif alkol tattırmış duvarlarından yansıyordu sevgililerin aşkları kafeyi aydınlatmak için.
kahvenin yanında gelen küçük tatlılar ağızlarda parçalanırken, ağız dolusu sohbetler de sessizlikle geçiyordu arada. sadece bir çiftin gözünün görebildiği şeyler ile taşınıyordu tüm duyular kahvenin kokusuna sarılmış bir halde.
kahvenin sonu geldiğinde öpücüklerinde mola alması gerekiyordu kısa bir süreliğine. Kafeden ayrılma vaktinde yayılan kokunun artık ne olduğunun önemi de kalmamıştı, anlamıda.
sadece dudaklarda kalan kahve ve öpücük vardı...
öptü, içti, tattı, bırakamadı.

Hiç yorum yok: